İyi Bir Hikaye Anlatıcısı Olmak için 9 Tüyo

Çağatay Gültekin

Çağatay Gültekin

CEOtudent - reklamcı kafası

Dünyayı yönetenler, hikaye anlatanlardır.

Kızılderili Atasözü

Storytelling, yani hikaye anlatıcılığı kavramı son dönemlerde aşina olduğumuz bir kavram. Hikaye anlatıcılarını severek ve ilgiyle dinliyoruz. Anlattıklarını düşünüyoruz. Peki biz iyi bir hikaye anlatıcı olamaz mıyız? Zor mu insanlara hikayeler anlatarak onlara bir şeyler dinletmek? Bunu biraz marka yönüyle, biraz bireysel olarak dinleyeceğiz. Size elimizden geldiğince hikaye anlatıcılığının hikayesini anlatacağız.

Dünya’nın en büyük reklam ajanslarından birisi McCann’in yöneticilerinden Sergio Lopez diyor ki: Yirmili yaşlarımdan beri ajanslarda çalışıyorum. Bugüne kadar çalışmayı en çok sevdiğim markalar, arkalarında çok iyi hikayeleri olan markalardı. Kurucuları, serüvenleri ve hatta var oluş sebepleri, onları etkileyici kılmaya hazır. Ferdinand Porsche’nin ilk arabasını hapisteyken tasarlaması ya da Rolex’in mükemmelliğinin kendi altınlarını kullanmalarından gelmesi… Mükemmel hikayeler, insanları, markanın bir parçası olmaya iter ve reklamcılara adeta kutsal bir kase uzatır.

Bugünlerde yaşadığımız zorluk şu: artık markadan – kullanıcıya iletişim modelinden, kullanıcıdan – markaya seçeneğini geldi. Böylelikle sonsuz bir içerik çemberi oluşuyor. Kullanıcılar, markalardan hızlı bir dönüş beklerken, markanın itibarını etkileme gücünü de ellerinde bulunduruyor.


1) Hikaye – kitle uyumuna dikkat etmelisiniz.

İyi bir hikaye anlatıcı olmak için öncelikle anlatacak ilginç bir hikayeniz olmalı. Sizi dinleyecek kitleyi düşünmelisiniz ve hikayenizi nerede anlatacağınızı bilmelisiniz. Bazı reklamcılar bunu görmezden geliyorlar. Bu durumda, marka gecenin üçünde, dışarıda eğlenmeye çıkan bir sarhoş durumuna düşüyor. Nerede olduklarını, ne anlama geldiklerini bilmiyorlar ve bunu ertesi gün hiç hatırlamıyorlar bile.


2) Bir dünya oluşturun.

Eğlence sektörü, bu işi harika başarıyor. “Mad Men”, “Game of Thrones”, “Breaking Bad” desem, bambaşka dünyalar aklınıza gelir. Çünkü bu dünyalar başarılı bir şekilde tasarlandı ve yaratıldı. Ama, iş markalara gelince, bunu yapmak zorlaşıyor. Dünya üzerinde az marka kendisine bir dünya oluşturarak, farklı görünmeyi ve hissedilmeyi başarıyor.


 3) Kitlenizi hikayeye dahil edin.

Kitlenizi zaman zaman hikayedeki kahramanlardan biri haline getirebilirsiniz. Bu hikayenin kurgulanma aşamasını biraz zorlaştırsa da ve beklediğiniz tepkiyi alamama gibi riskleri bulunan bir hamle olsa da doğru yapıldığı zaman size büyük getirileri olacak. Coca – Cola’nın isimli şişe ve kutularını hatırlıyorsunuz değil mi? Sizi değerli hissettirerek Coca – Cola hikayesinin bir parçası olmanızı sağladı.


4) Kitlenizin duygusal yanına dokunun.

Hikayeler, dinleyende çeşitli duygular uyandırır. Bir hikaye dinlediğiniz anı düşünün, hikaye sonunda mutluluk, hüzün, öfke, heyecan, umut gibi çeşitli hislerle dolarız. Kitlenizle duygusal bağ kurmak, sizi daha iyi dinlemelerine ve belki de size katılmalarına yol açacak. Duygular aracılığıyla zihinde yer edinme şansınızı arttırırsınız.


5) Büyük düşünün.

Kitleniz sizden ayrıcalık bekler. Sizi tercih etmelerinin bir sebebi olmalı. MasterCard bu konuda müthiş bir hikaye yarattı. “Parayla satın alamayacağınız şeyler vardır. Geri kalan her şey için MasterCard.”. Müşterilerine ne sunduklarını, çok net bir şekilde ifade ediyor ve büyük düşünüyor. Bu cümle MasterCard’a çok kapılar açtı. Örneğin “Priceless” isminde bir proje başlattılar. Dünya’daki büyük şehirlerde, bir günlük, parayla satın alınamayacak deneyimler yaşatıyor. Marka, müşterileri için değer yaratıyor.


6) Sohbete dönen bir iletişim belirleyin.

Hikayenizi anlatıp mikrofonu yere atıp sahneyi terk etmeyin. Hikayenizi anlattığınız yerde biraz dolanın ve dinleyicilerin sizinle sohbet kurma çabalarına karşılık verin. Bunun için sosyal medyayı kullanın, CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi), veya aklınıza gelen bambaşka bir yöntem kullanın. Bu sayede hikayeniz gelişir ve ilerler. Müşterinizle yakın ilişkiniz sayesinde yeni ve çok değerli içgörüler elde edersiniz. Onların sorunlarına birebir şahit olduğunuz için onlara daha iyi çözümler sunabilirsiniz.


7) Herkes, ilk günden beri sizi dinlemiyor.

Markanızı anlattıktan sonra, veriyi kullanarak takip etmeniz gerekli. Bazı yerlere de ince ayarlar çekerek kitlenizin boşlukları doldurmasını sağlayın. Hikayenize, hiç eskimeyecek, dönemlik, atılgan ve çekimser ögeler yerleştirin. Fakat uzun dönemde, aynı ana fikir etrafında konuşacak şekilde kurgulayın hikayenizi. Çünkü, bazı kitleler hikayenize sonradan ortak olacak ve ne anlatmak istediğinizi değiştirirseniz onlara ilk başta söylemek istediğinizden farklı bir şey söylemiş olursunuz. Herkes, ilk günden itibaren hikayenizi dinlemiyor. Bunu bilin. Veriyi burada dikkatli bir şekilde kullanın ve hikayenizi şekillendirin.


8) Asla yalan söylemeyin.

Eğer iletişim eylemine giriyorsanız asla yalan söylemeyin. Ne kadar yükselmiş olursanız olun bir yalan bütün inanırlığınızı yerle bir eder. Kitleniz, size karşı artık daha kuşkucu davranmaya başlar. Tabii, yalanınız sonrasında hala sizin yanınızda kalıyorlarsa… Hikayeniz dürüstlük üzerine kurulu olmalı.


9) Hikayelerin devamı gelmeli.

Hikaye anlatıcılığı, sonu gelmeyen bir yolculuk. Markanız büyüdükçe, farklı yönlere ve pazarlara açıldıkça ve ürün yelpazenizi genişlettikçe yeni hikayeler anlatmalısınız. Böylelikle kitlenizle aranızdaki ilişkiyi koparmamış ve onların uzun süreli yol arkadaşı olabilirsiniz.


Birçok pazarlamacıya göre markalar, marka olmaktan çok insan gibi davranmalılar. Reklamcılar da reklamcı kimliklerini buna göre ayarlamalı. Markaların bir beyni (stratejileri), bir kalbi (yaratıcılıkları), bir ağızları (üretimleri) ve dinleme yetenekleri (verileri) olması lazım.

facebook-paylas2 new-twitter-paylas2

Kategoriler: Gelişim, İletişim, Pazarlama

Yorumlar (0) Yorum Yap

/